4 Nisan 2014 Cuma

AZERBAYCAN

Azerbaycan, zengin doğal kaynakları, çok eskilere kadar giden tarihi ve kültürü, misafirperver halkı ve farklı uygarlıkların uyumlu karışımları sonucunda oluşmuş gelenekleri ve yaşam tarzıyla, harika bir ülke. Ülkede, gizli kalmış birçok değerli turizm alanı keşfedilmeyi bekliyor.


Azerbaycan, çok eski çağlardan bu yana, üzerinde insan topluluklarının yaşadığı, çeşitli uygarlıkların somut izler bıraktığı ve bir çok arkeolojik eserin günümüze kadar korunduğu bir ülke. Eski mimari kalıntıların yanında, el yazması eserler veya geleneksel halı örnekleri gibi pek çok değişik konudaki ilginç kültür ürünleri, turizm açısından ülkenin önemli kozları arasında bulunuyor.Tarihi çok eskilere dayanan şehirlerin yanında, saraylar, kaleler, camiler ve Azerbaycan’a has “Ateşgâh” mekânları, görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.



Bir petrol ve doğal gaz ülkesi olan Azerbaycan’da, özellikle Abşeron yarımadasında, topraktan sızan gaz nedeniyle hiç sönmeyen ateşlerin yandığı yerler var. Bunların en görkemlisi, Bakû’ya 30 km uzaklıktaki Surakhani’de bulunan ünlü Ateşgâh. Aslında, burası eski bir ateş tapınağı kompleksi. Hiç sönmeyen bir ateşin yanıyor olması, eski dönemlerde, buraya ilâhi bir anlam yüklenmesine yol açmış. Alan, ateşe tapan Zerdüştler için kutsal bir yer, adeta bir hac yeri olmuş. O zamanlar burada, ruh arıtma, çile çekme gibi dinsel uygulamalar yapılırmış, örneğin, kor ateş üzerine uzanmak, ya da zincirlenmek gibi.
























Şimdi, Ateşgâh’da bu yöntemleri mankenlerle anlatan bir müze var. Bu Zerdüşt tapınağı, bölgeye islâmiyetin gelişi ile yıkılmış, pek çok Zerdüşt başka yerlere göç etmiş. Ateşgâh’ta şu anda mevcut olan binayı, 18.yüzyılda Hindular yapmışlar. 19.yüzyıl ortalarında, yeraltındaki hareketlilik sonucunda gaz çıkışı kesilince, alandaki iki delikte yanan ateş sönmüş. Zerdüşt hacıları, bunu, tanrının kendilerini cezalandırışı olarak algılamışlar. Böylece, 1880’e kadar bir ibadet yeri olan Ateşgâh dinî işlevini yitirmiş ve 1975’te, restorasyon çalışmalarından sonra, bu kez bir ziyaret yeri olarak kamuya açılmış.
“Kobustan” Bakü’nün 65 km güney-batısındaki Kobustan (ya da Gobustan) volkan kayalıkları, olağanüstü bir açık hava müzesi. UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan ve koruma altında olan bu alanda, neolitik çağda kayalar üzerine yapılmış resimler bulunuyor. En eskisinin M.Ö. 12. yüzyıla ait olduğu belirlenen bu kaya resimlerinde, insan figürleri yanında, at, öküz, geyik, domuz ve balık gibi hayvan figürleri, av sahneleri, dini törenler, kullanılan el aletleri gibi figürler var. 


Ayrıca şaşırtıcı gemi resimleri de görülüyor. Bu resimlerdeki gemilerin Viking teknelerine benzemesi, ünlü Norveçli bilim adamı Thor Heyerdahl’ın da dikkatini çekmiş ve yaptığı araştırmaların sonucunda, İskandinav halklarının buradan göç etmiş olabileceğini söylemiş.
Kobustan’da, binlerce yıla yayılan geniş bir dönemde yapılmış, yaklaşık 4000 resim var. Bu resimlerden en büyük olanının genişliği 9 metre. Resimlerin yapıldığı çağlardan çok sonra, M.Ö. 4. yüzyılda buralara gelen Büyük İskender’in askerleri ve M.S. 2. yüzyılda, imparator Trajan’ın Romalı askerleri de boş durmamışlar ve arkalarında bir takım duvar yazıları bırakmışlar. Sit alanı, buz çağından sonra burada yaşamış olan kolonilerden ve mezarlıklardan geriye kalanları ve mağaraları da barındırıyor. Söylendiğine göre, mağaralar canlı yakalanan av hayvanlarının barınağı olarak kullanılıyormuş.


Turistlerin çok ilgisini çeken Kobustan, aslında bölgede çalışan taş ocağı işçileri tarafından tesadüfen keşfedilmiş. Arkeolojik çalışmalar ise, 1939 yılında başlamış. Bugün, sit alanının girişinde, küçük bir müze de bulunuyor.
Ceylanların yeri
54.374 hektarlık bir alanı kaplayan Şirvan Milli Parkı, başta ceylanlar olmak üzere doğal yaşamı korumak amacıyla 1969’da oluşturulmuş. Milli park ilan ediliş tarihi ise 2003. Bakû’ya uzak olmayan Şirvan Milli Parkında, göller, bataklıklar ve kum tepeleri bulunuyor. Bu alanda, ceylanların önceliği var. Ayrıca, ender bulunan kuşlar, 30 çeşit memeli hayvan, 30 kadar da sürüngen ve kurbağa türü koruma altına alınmış. Kendine özgü bazı bitki türlerini de barındıran Park sanki cennetten bir köşe gibi.


Beylagan ve Agcabedi bölgelerinde yayılan Ag-Göl Milli Parkı’ndaki sulak alanlar ise, göçmen kuşların uğrak yeri. Zemini kumluk olan Park, 140 kuş türü barındırıyor. Sazlıklardan havalanan kuşlar eşliğinde kayık sefası yapabilirsiniz. Ülkenin en güneyindeki Lankaran bölgesinde bulunan Kızılağaç doğal rezervi ise, çok sayıda ve türde hayvana ev sahipliği yapıyor. Dikkat edin, her an karşınıza kaplan ya da yaban domuzu çıkabilir.
Gala

Abşeron yarımadasının tam merkezinde bulunan Gala (yani Kale) köyü, yüzyıllar öncesine giden geçmişi ve mimari zenginliği ile diğer yerleşim birimlerinden ayrılıyor. 200 hektarlık alanda 243 eser var. 1988’de Devlet koruması altına alınan Gala’nın adı, burada bulunan bir ortaçağ kalesinden geliyor. Bir tepe üzerine 14.yüzyılda kurulmuş olan kale, köyün tarihi merkezi. Azerbaycan’da bir çok yerde olduğu gibi, burada da bir Cuma Camii var. Sur dibine inşa edilmiş bu tonozlu caminin altında da girişi muhafaza edilebilmiş bir yeraltı tüneli yer alıyor.
Antik dönemden beri tarım ve hayvan besiciliği yapılıyor Gala’da. Köy kavunu, karpuzu ve çok özel bir ırktan atları ile ünlüymüş. Keçileri de bütün Azerbaycan’da tanınıyor. Gala’nın çok karakteristik şehirleşme çizgileri var. Yekpare kocaman bloklarla çevrili evler, doğal kale gibi. Günümüzde bu evlerden biri Etnoğrafya Müzesi yapılmış. Girişteki bahçede bir kuyu var, müzenin iç avlusu da tipik özellikler sergiliyor. Taşlar süslü yazılarla ve desenlerle bezeli. Penceresiz iç duvarlarda nişler, taş ve briketle yapılmış konik tavanda da havalandırma delikleri mevcut. Ek binalar farklı tarihlerden; mimarileri de farklı. Kare temel üzerine inşa edilmiş, üst kısımları kubbeli yapılar, ambar olarak kullanılıyor, içinde kuru ot ve saman saklanıyormuş. Kayaya oyulmuş merdivenlerle inilen kuyu ve yeraltı sarnıcı sayısı da hayli fazla.
Köyün eski mezarlığında bulunan anıtsal yapılar, tarihi ve mimari açıdan çok özel. Geleneksel mezarların yanında, farklı yapıda, son derece değişik, çok sayıda mezar mevcut. Bazılarının üzerlerinde yazı yok, bazıları da etrafında yuvarlak ya da oval şekilde dizilmiş taşlarla çevrili oluşları ile diğerlerinden ayrılıyor. Mezarların bir kısmının yönü, geleneğin dışında, Mekke’ye dönük değil. 1625 tarihli Muhammed Türbesi’nin duvarlarında ise kurşun izleri görülüyor. 1930 yılında, Sovyet hükümetine muhalif köylüler, bu mezarlıkta kurşuna dizilmiş.
Büyüleyici Manzaralar
Abşeron yarımadasında, denizden gelen saldırılardan korunmak amacıyla Şirvanşahlar tarafından yapılmış 14.yüzyıl tarihli ortaçağ kaleleri var; en iyi korunmuşları Ramana, Nardaran ve Mardakan kaleleri. Alban mimari tarzıyla inşa edilmiş kilisesi ile Kiş köyü; hamamı, camisi, bakır atölyeleri ile kanyon manzaralı Lahij; islâm sanatı şaheseri Şirvanşahlar sarayının bulunduğu Şamakhi kasabası; Artyom adası; Yahudilerin Azerbaycan’daki ilk yerleşim alanlarından Krasnaya Sloboda ve çok sayıda anıtsal yapısı, arkeolojik alanları ve meşhur halı-kilimleri ile Kuba şehri, ziyaret etmekten çok keyif alacağınız yerler.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder